Gübreleme Uygulaması
facebook-paylas
 

Gübreleme Uygulaması

1. Gübrelemenin Önemi

Gübreleme meyveciliğin vazgeçilmez uygulamalarından biridir. Meyve ağaçlarından yeterli büyümeyi sağlamak ve yeteri kadar verim elde etmek için gübreleme şarttır. Meyve ağaçları topraktan yıllık önemli miktarlarda besin elementi kaldırırlar. Bu kaldırılan besin elementleri ikame edilemez ise ağaçlarda bir takım beslenme bozuklukları ve verim düşüşleri görülür. Bu durumun önlenebilmesi için gerekli besin elementlerinden yeteri kadar takviye yapılmalıdır. Gübrelemede bitkilere ihtiyacı kadar gübre verilmesi yanında besin dengesine de dikkat edilmesi gerekir. Meyve ağaçlarının yeterli ve dengeli beslenip beslenmediğinin belirlenmesinde en önemli ölçütlerden birisi sürgün uzunluklarıdır. Tablo 1’de bazı meyve ağaçlarında uygun besleme koşullarında olması gereken sürgün büyüme miktarları görülmektedir. Yani belirtilen miktarlardan daha fazla veya daha az büyüme istenen bir durum değildir. Ancak sürgün uzunluklarının tek başına ölçü olmadığını toprak ve bitki analizleri ile hem topraktaki hem bitkideki besin elementi düzeyleri sürekli belirlenmelidir.

Tablo 1. Meyve ağaçlarında arzu edilen büyüme oranları (Thomas ve Rasberry, 1998).

M e y v e   T ü r ü

Optimum sürgün uzunlukları (cm)

Pikan Cevizi

Meyvesiz

60-90

Meyveli

30-45

Şeftali ve Nektarin

Meyvesiz

45-60

Meyveli

30-45

Elma

Meyvesiz

40-75

Meyveli

15-25

Erik

Meyvesiz

55-90

Meyveli

20-25

Armut

Meyvesiz

40-75

Meyveli

30-40

 2. Bitki Besin Elementlerinin Alımı Ve Taşınması

 Bitkilerin besin elementlerini alım organları birinci derecede kökleridir. Sınırlı da olsa toprak üstü aksamlarından da besin elementi girişi olabilmektedir. Ancak bu toprak üstü organlardan besin alımı bitkinin ihtiyacını karşılamaktan uzaktır (özellikle makro besin elementlerinde ve bitkinin çok ihtiyaç duyduğu besinlerde).

Bitkinin kökten besin elementi alımı için öncelikle iyi bir kök sisteminin olması gerekir. Bitkiler su ve besin elementlerini kılcal kökleri vasıtasıyla alırlar. Bu yüzdem iyi saçak kök oluşturmuş bir bitkinin besin alımı daha kolay olur. Ayrıca toprak yapısı ve ortamdaki su miktarı da besin elementi alımında etkilidir. Öte yandan besin elementlerinin kökler aracılığı ile alınabilmesi elementlerin elverişli formda olmasına bağlıdır.

Bitki kökleri besinleri diffüzyon-geçişme, osmos, kontak değişim gibi bazı kimyasal ve fiziksel olaylar sonucu alırlar. Besin elementlerinin bitkide taşınması floem ve xylem denilen iletim demetleri aracılığı ile olur. Bunlardan xylem dokusunda su ve suda çözünmüş mineral maddeler; floemde ise özellikle organik maddeler taşınır. Bitkilerde bu iletim dokuları aracılığı ile aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya bir taşınma gerçekleşir. Mesela kökten alınan besin maddeleri yukarı meyve yapraklara taşınırken, fotosentez ürünleri ve bazı besin elementleri de yapraklardan köke veya diğer yapraklara doğru taşınabilmektedir.

 3. Meyve Ağaçlarının Gübre İhtiyaçlarının Belirlenmesi

Meyve ağaçlarının gübre ihtiyaçlarının belirlenmesinde şu yöntemler kullanılabilir;

1.      Tarla denemesi metodu

2.      Toprak analiz metodu

3.      Bitki analiz metodu

4.      Bitkilerde görülen eksiklik belirtilerini teşhis metodu

5.      Radyoizotop metodu (Özbek, 1981).

3.1. Tarla Denemeleri Metodu

Bilinen en eski yöntemdir. Gübre ihtiyacının belirlenmesinde en doğru sonucu verir. Ancak özellikle meyve ağaçlarında, çok yıllık oluşları ve uzun sürede verime yatmaları bu yöntemin uygulamasını zorlaştırmaktadır. Öte yandan yöntemin uzun zaman alması da bir başka dezavantajdır.

Tarla denemelerinin esası belli parsellerdeki ağaçlara farklı gübrelerin değişik dozlarının uygulanması ve en uygun olanının bulunmasıdır.

3.2.  Toprak Analiz Metodu

            Günümüzde verimlilik belirlemede en sık kullanılan yöntemdir. Toprak analiz yönteminde amaç toprağın bitkilerce alınabilir besin elementi miktarı hakkında fikir sahibi olabilmektir. Başlıca 4 aşaması vardır.

1.      Toprak örneklerinin alınması

2.      Toprak örneklerindeki alınabilir besin elementlerinin tayini

3.      Analiz sonuçlarının değerlendirilmesi

4.      Gübre önerilerinin geliştirilmesi

 Toprak örneği alımında önce arazinin farklılıkları belirlenmelidir. Eğim, toprak rengi, toprak tipi, yükseklik, taban suyunun durumu gibi arazideki farklılıklar dikkate alınarak, her farklı bölgeden ayrı örnek alınmalıdır. Eğer arazi homojen ise 20 da araziden 1 örnek alınması yeterli olabilir. Bunun için rasgele zig zaglar çizerek veya bir plan dahilinde 5-6 nokta işaretlenir ve buralardan burgu veya bel yardımı ile 0-30 ve 30-60 cm derinliklerden toprak örnekleri alınır. Her bir derinlikten alınan örnekler kendi aralarında iyice karıştırılarak içinden 1-2 kg toprak alınır ve laboratuvara gönderilir. Eğer bel ile toprak örneği alınacaksa işaretlenen noktalarda toprak 60 cm derinliğe kadar V şeklinde açılır ve V’nin yüzeyinden 2-3 cm kalınlığındaki bir tabaka 0-30 ve 30-60 cm derinliklerden ayrı ayrı alınır.


5. Bitki Besin Elementleri (Elverişliliği, Bitki Fizyolojisindeki Önemi, Eksiklik ve Fazlalığı, Gübreleme)

 

5.1. Azot

Tabiatta azotun kaynağı organik maddeler ve havanın serbest azotudur. Havanın serbest azotu ve organik maddelerin bünyesindeki azot bazı kimyasal olaylar (amonifikasyon, nitrifikasyon vs.) sonucunda bitkilerin faydalanabileceği amonyum ve nitrat formuna dönüşür (Aydemir ve İnce, 1988).

Azot bitkilerin temel yapı taşlarındandır. Amino asitler, proteinler, nükleik asitler gibi organik bileşiklerin vazgeçilmez bileşenlerinden biridir. Azot bitkilerde vegetatif aksamın gelişmesini sağlar (Fırat, 1990).

Azot Eksikliği: Azot yetersizliğinde bitkiler genellikle koyu yeşil görünümlerinin aksine soluk açık yeşil bir görünüm kazanırlar. Ciddi noksanlık durumlarına yapraklarda kloroz görülür. Bu durum yaşlı yapraklardan başlar.

Azot eksikliği özellikle bitkinin vegetatif gelişimini olumsuz etkiler. Yaprak ve gövde sistemi zayıf olur. Vegetatif gelişme periyodu kısalır. Bitkiler erken olgunlaşır, erken çiçek açar ve erken yaşlanır.

Elmalarda yapraklar küçük dar ve açık yeşil renkli olur. Yapraklar sarımsı portakal renkli veya kırmızımsı mor renkli olabilir ve erken dökülürler. Yaprak sapları dar açı oluşturacak şekilde, ince ve kısadır. Şiddetli noksanlıkta yaprak sapları ölür. Meyveler olgunlaşmadan renklenirler.

Armut, kiraz ve erikte noksanlık belirtileri elmaya benzer. Kirazda meyveler koyu renkli olurlar.  

Kayısıda yapraklar kısa ve sarımsı yeşil renkli olur. Dallar ince gelişirler. Genellikle çiçek bol olmakla beraber, meyve sayısı az ve meyveler küçük olur.

            Şeftalide dal ve sürgünler kısa, zayıf, kabukları kahvemsi mor renkli olur. Yapraklar sarımsı yeşil renkli, yaşlı yapraklar kırmızımsı sarı, bazen de nekrozludur. Erken yaprak dökümü olur. Meyveler küçük ve ekseriyetle bozuk şekilli olurlar.

            Asma yaprakları açık yeşil ve sarıya döner. Yaprak kenarları nekrozlu ve aşağıya kıvrık olur. Yaprak sapları pembemsi bir renktedir. Sürgünler zayıf ve uçları ölüdür (Aktaş ve Ateş, 1998). 

            Azot fazlalığı: Bitkilerde fazla azot vegetatif gelişme periyodunu uzatır. Çiçeklenmeyi geciktirir. Vegetatif aksam yani dal sürgün ve yaprak miktarı fazla, iri, geniş ve uzun olur. Buna karşılık generatif gelişme zayıf kalır. Meyvelerde geç olgunlaşma meydana gelir. Depolanma kabiliyetleri düşer ve bazı depo hastalıklarına daha hassas olurlar (Aktaş ve Ateş, 1998). 

            Gübreleme : Azotlu gübrelerin etkinliği yönünden aralarında önemli bir fark yoktur. Uygulanacak gübrenin belirlenmesinde en önemli faktör toprak faktörüdür. Asit karakterli topraklara üre, kireçli topraklara ise gaz halinde kayıplar fazla olacağından amonyum içerikli gübrelerin verilmesi tavsiye edilmez. Yıkanmanın fazla olduğu yağışlı bölgelerde geleneksel azotlu gübreler yerine yavaş serbestlenen azotlu gübreler verilebilir.

            Verilecek gübre miktarı topraktaki organik madde miktarına göre değişmekle birlikte azotun kolay yıkanan bir gübre olması ve organik maddenin zamanla elverişli hale geçmesi nedeniyle toprakta mevcut azot pek dikkate alınmaz. Verilecek gübre miktarının belirlenmesinde ise farklı yöntemler kullanılabilir. Örneğin şu formülden faydalanılabilir (Herrera, 1996);

 

                                                  Ağacınyaşı (yıl) x 2,27.                                                                     

                                                ---------------------------------------  = kg gübre /ağaç

                                                     Gübrenin % azot içeriği

 

Yani eğer ağaç 15 yaşındaysa ve gübre olarak ta amonyum nitrat (% 26) kullanıyorsak;

(15x2,27)/26 = 1,3 kg/ağaç Amonyum nitrat vermemiz gerekir. Hesaplamada göz önüne alınması gereken bir diğer husus ta ağacın verimidir. Diğer bir deyişle verilecek gübre miktarı ağaç pik verimine ulaşıncaya kadar artırılmalı ondan sonra artırılmamalıdır. Doz belirlenmesinde Tablo 9 ve 10’ den de faydalanılabilir;

Tablo 9. Elma için N önerileri (Herrera, 1996).

Yaş (yıl)

g N/ağaç

Kg N/dekar

1

yok

yok

2

100

2,5

3-5

100-150

3-4

6-7

200-250

6

7 yaş üzeri

300-500

8-12

 

 

Bu verilen rakamlar kuvvetli anaçlar üzerine aşılı elma ağaçları içindir. Eğer M9 veya MM106 gibi bodur ve yarı bodur gelişen anaçlar için tam verim çağında 80-100 kg/ha N verilmesi tavsiye edilebilir. Öte yandan taş çekirdekliler için ise verim çağında dikim sıklığına göre şu önerilerde bulunulabilir;

Tablo 10. Sert çekirdekli meyveler için N önerileri (Crew ve Geyle, 1998).

Dikim Sıklığı

Verilecek N (g/ağaç)

Verilecek N (kg/da)

6 m X 6 m

400-600

10-15

Orta sıklıkta

300-400

15-20

Sık dikim (4x2)

200-250

20-25

 

 

            Azot toplam miktar en az 3 eşit parçaya bölünerek verilmeli ve uygulamalar erken ilkbaharda başlamalıdır. En son uygulama ise temmuz ortasını geçmemelidir. Şiddetli ilkbahar yağmurlarından önce verilmemelidir. Ancak uygulamanın sulamadan veya normal şiddette bir yağıştan önce  verilmesi gübrelemenin etkinliği açısından önemlidir. Uygulamalar ağaç gövdesine yaklaşmayacak şekilde ağacın taç izdüşümüne veya banda verilmelidir. Gübre verildikten sonra sulama yapılmayacaksa toprakla karıştırılması tavsiye edilir. Zira özellikle ürede kısmen da Amonyum Nitratta toprak yüzeyine uygulandıklarında amonyak formunda önemli azot kayıpları olmaktadır (Tisdale ve Nelson, 1982)

5.2. Fosfor

Bitki ve topraktaki fosforun tamamına yakını beş değerlikli oksidasyon derecesinde bulunur (P2O5). Toprakların fosfor düzeyi % 0,02 ile %0,15 arasında değişir. Ancak bunun çok az bir kısmı bitkiler tarafından alınabilir formdadır. Özellikle topraktaki kil tipi ve miktarına bağlı olarak fosforun önemli bir kısmı toprak tarafından tutulur. Fosfor bitkide son derece hareketli bir besin elementidir. Aşağı ve yukarı doğru taşınabilir (Aydemir ve İnce, 1988).

Fosfor bitkide; enerji depolanması ve taşınması, genlerin ve kromozomların yapı taşı olması ve besinlerin taşınması gibi fizyolojik işlevlere sahiptir. Fosfor ayrıca çiçeklenmeyi ve meyve tutumunu artırır, saçak kök oluşumunu sağlar, tohumların çimlenmesinde etkilidir, olgunlaşmayı hızlandırır (Fırat, 1990).

Fosfor Eksikliği : Bitkilerin normal P içeriği %0,15 ile %0,5 arasındadır. Eksiklik durumunda bu oran % 0,1’in altına düşmektedir. P eksikliğinde bitki türüne ve eksiklik oranına bağlı olarak farklı belirtiler görülse de genel olarak; özellikle yaşlı yapraklarda sararma, kalın ve dik yaprak görünümü, bodur büyüme, mavimsi yeşil veya mor renk oluşumu tipiktir.

Fosfor eksikliği elma armut gibi ağaçlarda hububat ve otsu bitkilerde olduğu gibi çok yaygın değildir. Belirtiler daha çok genç ağaçlarda meydana gelir. Sürgünler ve çiçeklenme azalır, tomurcuk patlaması gecikir. Meyve tutumu zayıftır ve olgunlaşma erkendir. Öte yandan çoğu kez meyvelerde şekil bozukluğu, koyu kırmızı renk ve çatlaklık görülür. Daha çok yaprakların ortasında veya ana damarlar arasında olmak üzere koyu yeşilden mora kadar değişen renklenme görülür. Yapraklar normalden daha küçüktür ve yaprak sapı ile dal arasında dar açı vardır. Sonunda yapraklar açık yeşile veya sarıya dönerler ve erken koparlar (Aktaş ve Ateş, 1998).

Fosfor fazlalığı; Fe, Zn ve Cu’ın alımını engellediğinden dolaylı olarak bitkiye zarar verir(Aktaş ve Ateş, 1998). 

Fosfor Gübrelemesi : Fosfor gübrelemesinde dikkat edilmesi gereken hususların başında toprak çözeltisindeki elverişli fosfor konsantrasyonunun artırılmasıdır. Bunun için kullanılacak gübre çeşit ve miktarı kadar uygulama yöntem ve zamanı da önem taşımaktadır. Gübrenin toprakla temas yüzeyinin artması ve temas süresinin uzaması toprakta fosfor fiksasyonunun artmasına yol açacağından  fosforlu gübrelerin mümkün olduğunca bitkinin alacağı dönemde verilmesi gerekir. Öte yandan fosfor toprakta hareketsiz olduğundan gübrenin bitki kök bölgesine yakın verilmesi gübrelemenin etkinliğini artırmaktadır. Ayrıca gübre verilirken kesinlikle serpilerek dağıtılmamalı taç izdüşümüne veya banda  açılan çukurlara toplu olarak verilmelidir (Ülgen ve Yurtsever, 1995).

Uygulanacak gübre miktarına gelince; fosforlu gübreler uygulanmadan önce toprağın elverişli fosfor seviyesinin toprak analizleri ile belirlenmesi gerekir. Yöremiz toprakları genel olarak fosfor açısından oldukça zengindir. Yapılan tarla denemeleri sonucunda Isparta – Eğirdir yöresi toprakları için dekara 2-3 kg P2O5 verilmesi tavsiye edilmektedir. Buda eğer triplesüperfosfat kullanılacaksa (%44) toplam dekara 5-7 kg gübre verilmesi demektir (Akgül, 1999).

Fosfor gübrelemesinde uygulama zamanı olarak erken ilkbahar hatta kış sonu yani şubat-mart ayları tavsiye edilmektedir.

5.3. Potasyum

 Toprakta potasyum N ve P’a göre daha fazla bulunur. Toprağın potasyum kapsamı % 2,4 dolayımdadır. Potasyum bitkiler tarafından son derece hızlı ve etkin alınırlar ve çift yönlü taşınabilir. Ancak temel taşınma genç dokulara doğrudur. Potasyum alımının hızlı ve etken olması diğer katyonların alımını sınırlandırabilir. Bitki floem özsuyunun % 80’i potasyumdan oluşur (Aydemir ve İnce, 1988).

Potasyum bitkilerde su dengesini sağlar, fotosentez ürünlerinin üretimini ve taşınmasını sağlar, ve bazı enzim sistemlerini etkinleştirir yada aktive eder. Özellikle meyveler açısından potasyum çok önemlidir. Şeker oranı yüksek, tam renklenmiş albenisi fazla, kaliteli meyveler elde edilmesi yeterli potasyum verilmesine bağlıdır (Fırat, 1990).

Potasyum Noksanlığı : Potasyum noksanlığı kumlu hafif tekstürlü topraklarda yetiştirilen bitkilerde daha çok görülür. Potasyum noksanlığı belirtileri hemen görülmez. Önce önemli oranda gerileme görülür. Daha sonra kloroz ve nekrozlara rastlanır.

 Belirtiler önce yaşlı yapraklarda görülür. Zira eksiklik halinde yaşlı yapraklardaki potasyum genç yapraklara taşınır. Belirtiler yaprak kenarlarında ve uçlarında başlar. Yaprak kenarları önce sararır, daha sonra koyu kahverengine döner. Şiddetli noksanlık halinde siyahlaşabilir. Yaprağın kenar ve uçları belirtilen şekilde ölmesine karşılık diğer kısımları uzun süre yeşil kalabilir.

Elmada yaprak kenarlarında esmer-kahverengi kloroz oluşur. Bu bölgeler kurur. Yapraklar bu haliyle ağaç üzerinde uzun süre kalabilirler. Meyveler küçük ve soluk renkli, kalın kabuklu, şeker miktarları az ve ekşi olurlar.

Armut yaprakları sarımsı yeşil olur ve tipik bir şekilde kıvrılma gösterir. Yaprak kenarlarında yukarıda bahsedilen tipik belirtiler oluşur.

Kiraz, şeftali, kayısı gibi taşçekirdekli meyve ağaçlarında potasyum noksanlığı yapraklarda kıvrılma ve kırmızımsı kahverengi lekelerden oluşan belirtilere neden olur. Sürgün uçlarında ölme, zayıf çiçek oluşumu ve normalden küçük meyveler oluşur.

Asma yapraklarında da yaprak kenarlarında sararma kahverengileşme görülür. Çiçeklenme zayıf, meyve tutumu az ve meyveler ekşi olur (Aktaş ve Ateş, 1998).

Potasyum fazlalığı : Potasyum fazlalığı Mg ve Ca noksanlığına sebep olabilir (Aktaş ve Ateş, 1998).

Potasyum Gübrelemesi : Potasyum gübrelemesi yapılmadan önce toprakların potasyum içeriklerinin toprak tahlilleri ile belirlenmesi gerekir. Potasyumda fosforda olduğu gibi ağaç kök bölgesine yakın ve dağıtılmadan verilmelidir. Uygulama zamanı da fosforda olduğu gibi kış sonu veya erken ilkbahardır (Aydemir ve İnce, 1988).

Uygulama dozu topraktaki potasyum seviyesine, ağacın yaşı ve verimine bağlı olarak değişmekle beraber pratik bir öneri olarak yumuşak çekirdekliler için 10-15 kg/da K2O, sert çekirdekliler için ise 7,5-15 kg/da K2O verilmesi önerilebilir (Crew ve Geyle, 1998).

5.4. Kalsiyum

Topraklarda genellikle ihtiyacı karşılayacak düzeyde kalsiyum bulunur. Özellikle kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde yıkanma olmadığından Ca oranı oldukça fazladır. Hatta bazı yerlerde diğer bazı mikro elementlerin alımını engelleyecek kadar fazla olabilmektedir. Bu sebeple ülkemizde topraktan Ca ilavesine pek ihtiyaç duyulmaz. Ancak yağışlı bölgelerde yıkanmanın çok fazla olduğu yerlerde topraktan Ca gübrelemesi gerekebilir.

Kalsiyumun bitkilerce alım hızı çok düşüktür ve topraktan Ca++ iyonu şeklinde alınırlar. Taşınması ise büyük ölçüde transprasyona bağlıdır. Yani xylem dokusunda Ca taşınması kitlesel akış ile olmaz. Bu kalsiyumun bitkide son derece hareketsiz olduğu sonucunu ortaya koyar. Floem dokularında Ca içeriği çok düşüktür. Bu durum besinlerinin önemli bir kısmını floem dokuları aracılığı ile sağlayan meyvelerde sık sık Ca eksikliği görülmesine neden olur (Aydemir ve İnce, 1988).

Kalsiyum eksikliği : Kalsiyum noksanlığı meyvelerde, özellikle elmalarda çok önemlidir. Elmalarda görülen acı benek Ca noksanlığının bir sonucudur. Acı benek elmalarda derime yakın veya derimden sonra depolama sırasında meydana gelen ve karşıdan bakıldığında kabuğun üzerinde şekil bozukluğu oluşturan kahverengi-siyah beneklerle kendini belli eden bir fizyolojik bozukluktur (Westwood, 1993, Aktaş ve Ateş, 1998)

Kalsiyum gübrelemesi : Yukarıda da söylendiği gibi kalsiyumun floem dokusunda hareketsiz oluşu nedeniyle bitkilerde ancak xylem dokularında ve transprasyon sonucunda taşınabilir. Ca noksanlığının belirlenmesinde yaprak analizleri de faydalı olmamaktadır. Çünkü yapraklardaki Ca meyvelere taşınamamaktadır. Ca noksanlığını gidermenin en etkili yolu doğrudan meyveye Ca içeren çözeltiler püskürtmektir. Bu amaçla yaz döneminde belli aralıklarla (15-20 gün) meyve üzerine kalsiyum sülfat veya bir başka Ca içeren çözelti püskürtülmelidir (Aydemir, 1992, Peryea ve Willemsen, 2000).   

5.5. Magnezyum

Toprakların Mg içerikleri kumlu topraklarda %0,05 civarındayken killi topraklarda bu oran %0,5 ‘e kadar çıkabilmektedir. Magnezyum kalsiyum gibi kolay yıkanabilen bir elementtir.

Magnezyumun topraktan alımında rekabet koşulları etkilidir. Azot ve potasyum arasında besin alımı arasında rekabet vardır. Mg transprasyon  akımı ile yukarı taşınır ve floem de hareketli bir besin elementidir (Aydemir ve İnce, 1988).

Bitkilerde Magnezyum, klorofil sentezinde yapı elementidir, fosforilasyon sürecinde görevlidir, çeşitli enzim sistemlerinde aktivatör görevi görür ve karbon ve protein metabolizmasında görevlidir (Fırat, 1990).

Magnezyum eksikliği : Bitkilerde Mg seviyesi % 0,2’ nin altına düşerse eksiklik durumu oluşur. Magnezyum noksanlığı protein sentezini engellemektedir. Eksiklik daha çok yıkanma tehlikesinin olduğu topraklarda görülür. Ayrıca fazla miktarda potasyumlu gübre verilmesi de Mg noksanlığına yol açabilir.

Elma ağaçlarının özellikle uzun sürgünlerin yaşlı yapraklarında, damarlar arasında gayrı muntazam şekilli açık yeşil, sarımsı, bazen grimsi yeşil renkli lekeler oluşur. Damar arası lekeler bazı durumlarda yaprak kenarlarına kadar genişler. Lekeler hızla kırmızımsı kahverengi nekrozlara dönüşürler. Yapraklar daha sonra solar, kıvrılır, kurur ve erken dökülür. Meyveler tatsız ve kokusuz olurlar.

Armut yapraklarında ana damar çevresi ve kenarlara yakın bölgelerde nekrozlar oluşurken, yaprak kenarları yeşil rengini korurlar. Bu belirtilerin ortaya çıkışı mevsim sonlarına doğru olur ve yapraklarda erken dökülme görülür.

Sert çekirdekli meyvelerden en fazla şeftali etkilenir. Yaprakların damar aralarında kloroz görülür. Renk açılmaları yaşlı yapraklarda, yaprak kenarlarından başlayarak yayılır. Beyaz etli meyve veren ağaçların yapraklarında kırmızı renkli, sarı etli meyve veren çeşitlerin yapraklarında ise sarı renkli lekeler oluşur. Yapraklarda erken dökülme görülür.

Asma yapraklarında damar aralarında lekeler şeklinde başlayan kloroz, lekelerin hızla genişlemesiyle sapa doğru yayılır ve yapraklarda ördek ayağı şeklinde tipik görüntü oluşur. Kloroz görülen bölgelerde kahverengi nekrozlar oluşur (Aktaş ve Ateş, 1998).

Magnezyum fazlalığı : Mg fazlalığı nadiren görülür ve potasyum alımını engeller. Ayrıca ağaçların kök gelişmesini olumsuz etkiler (Aktaş ve Ateş, 1998).

Magnezyum gübrelemesi : Bitkiler normal şartlarda nadiren Mg gübrelemesine ihtiyaç duyarlar. Ancak günümüzde azotlu ve potasyumlu gübrelerin fazla kullanılması sebebiyle magnezyum gübrelemesi bir ihtiyaç halini almıştır. Özellikle yıkanmanın fazla olduğu topraklarda Mg gübrelemesi önem taşır (Aydemir, 1992).        

5.6. Kükürt

Kükürt organik maddelerin yapısında bulunan bir elementtir. Bu yüzden toprakta organik ve inorganik formda bulunabilir. Ancak topraklardaki kükürt miktarının önemli bir kısmını organik kükürt oluşturmaktadır.

Bitkiler kükürdü kökleri vasıtasıyla sülfat iyonu (SO4-2) şeklinde alırlar. Öte yandan stomaları aracılığı ile de kükürt dioksit olarak alabilirler. Kükürt bitkilerde daha çok yukarı doğru taşınır. Aşağı taşınma çok sınırlıdır. Yaşlı dokulardaki kükürt genç dokulara taşınmaz (Aydemir ve İnce, 1988).

Bitkide proteinlerin bileşiminde bulunur. Klorofil oluşumu için gereklidir. Bazı vitaminlerin bünyesinde bulunur. Bitkilerde soğuğa dayanımı artırır (Fırat, 1990).

Kükürt eksikliği : Bitkilerde kükürt eksikliğinde azot eksikliğine çok benzeyen belirtiler görülür. Yani homojen bir sararma vardır. Ancak aradaki fark, sararmanın önce genç yapraklarda olmasıdır. Azotta ise sararma yaşlı yapraklarda olur. Bunun sebebi kükürdün yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınamamasıdır (Aktaş ve Ateş, 1998).

Kükürt gübrelemesi : Kükürt gübrelemesi daha çok yağışlı bölgelerde önem taşır. Gübre olarak piyasada bulunan kükürt içerikli gübreler kullanılabilir (jips, amonyum sülfat, potasyum sülfat vs.).  Uygulama dozu bitki, iklim ve toprak etmenlerine bağlı olarak değişmekle birlikte genellikle 1-5 kg S/da sınırları arasında olmalıdır. Kükürtlü gübrelerin özellikle yağışlı bölgelerde ilkbaharda uygulanması önerilir (Aydemir, 1992).

5.7. Demir

            Yer kabuğunun % 5’ ini demir oluşturur. Topraklar genellikle demir açısından zengin olmasına karşılık ortamda Ca’un fazla olması ve havalanması uygun olmayan toprak şartlarında bitkiler demirden faydalanamazlar.

            Bitkiler demiri daha ziyade Fe2+ formunda alırlar. Bazen de Fe3+ formunda alabilirler. Ayrıca demir kleytleri olarak ta alınabilmektedir. Demir hangi formda alınırsa alınsın bitki bünyesinde Fe2+ formuna dönüşmeden kullanılamaz. Yüksek kalsiyum olduğunda yani toprak pH’sı yüksek iken demir bileşikleri Fe2+ ve Fe3+ formlarına indirgenemez. Öte yandan bikarbonat iyonları da demirin hareketliliğini azaltarak, alımını azaltabilirler. Topraktaki kirecin çözünmesinde CO2’in önemli etkisi vardır. Havasız koşullar da CO2 oluşumuna sebep olmakta ve bu durum dolaylı olarak demir eksikliğiyle sonuçlanmaktadır. Sıkışık topraklar, uzun süreli sulama, aşırı yağışlar, yüksek taban suyu da demir alımını engelleyen unsurlardır. Toprakta fazla miktarda ağır metal olması da (örneğin mangan) demir eksikliğine neden olmaktadır (Aydemir ve İnce, 1988).

            Demirin bitkilerdeki fizyolojik işlevi; bir çok enzim sisteminde prostetik gurup olarak görev yapan hem hemin maddelerinde yapı elementi olmasıyla ilgilidir (Fırat, 1990).

            Demir eksikliği : Demir eksikliği belirtileri öncelikle genç yapraklarda başlar ve yaprak damarları arsında sararma dikkat çeker. Görünümleri oldukça tipiktir. Kolayca tanınırlar. En ince damarlar dahi yeşil kalarak bu damarlar arasındaki renk tamamıyla sarıya döner. Şiddetli noksanlıkta damarlarda sararabilir. Bazen magnezyum noksanlığı ile karışır. Aradaki fark Mg noksanlığında sararma yaşlı yapraklarda görülür. Demirde ise genç ve tepe noktalardaki yapraklarda belirtilere rastlanır.

            Meyve ağaçlarında Fe noksanlığının bazı dallarda görülüp, bazılarında görülmemesi sık görülür. Yaprak analizleri demir noksanlığının tanınmasında yeterli değildir. Çünkü bazen klorozlu yaprağın demir içeriği sağlam olandan daha yüksek bile çıkabilmektedir. Bunun nedeni demirin bütün formlarının bitkiye yarayışlı olmamasından ileri gelir.

Tanının en kolay yolu uygun demir çözeltisini yapraklara püskürtmektir. Kloroz kaybolur veya hafiflerse Fe noksanlığı olduğu anlaşılır (Aktaş ve Ateş, 1998).

Demir gübrelemesi : Demir noksanlığının giderilmesinde yaprak gübrelemeleri etkili olmaktadır. İnorganik demir tuzları (örneğin demir sülfat) % 0,05 ve % 1 arasındaki konsantrasyonlarda püskürtülmesi faydalı olabilir. Dikkat edilecek husus tuz içerikli gübrelerin yapraklarda yanmalara neden olabileceğidir. Yani uygulama zamanı ve konsantrasyon iyi ayarlanmalıdır.

Piyasada EDDHA ve EDTA ile şelatlanmış demir şelatları bulunmaktadır. Bunlar yapraktan ve topraktan başarı ile uygulanabilir. Toprağa uygulandıklarında pH’ sı yüksek bir topraksa Fe-EDDHA daha iyi sonuç vermektedir. Bazen her iki şelatla da şelatlanmış demirli gübreler olabilir. Bunlar hem düşük, hem de yüksek pH’ da etkili olabilirler. Toprağa uygulandıklarında meyve bahçelerinde ağaç büyüklüğüne göre ağaç başına 70-150 gr yetebilmektedir. Bununla beraber şiddetli noksanlık durumunda bu oran 500 gr’ a kadar çıkarılabilir. Bağlarda ise asma başına 10-50 gr yeterlidir.

Demir şelatlarının toprağa verilmesi yaprağa verilmelerinden daha kesin sonuç verir. Ancak bu durumda kullanılacak miktar çok fazla olmaktadır ve maliyeti artmaktadır. Bu yüzden yaprak uygulamaları ekonomik açıdan daha uygundur. Ancak şiddetli noksanlık hallerinde toprak uygulamaları şarttır (Aydemir, 1992, Aktaş ve Ateş, 1998, Peryea ve Willemsen, 2000).

5.8. Çinko

            Yerkabuğunun ortalama çinko oranı 80 ppm  civarında iken, toprakların çinko içeriği 10-300 ppm arasında değişmektedir. Toprakta çinko çözünürlüğü toprak pH’sı ile ters orantılıdır (Aydemir ve İnce, 1988).

            Bitkiler çinkoyu suda çözünebilir formda ve aktif olarak alırlar. Çinko alımı ile bakır, demir, mangan ve kalsiyum alımı arasında rekabet mevcuttur. Bitki bünyesinde çinko Zn 2+ iyonları şeklinde veya  organik asitlere bağlı olarak  xylem dokularınca taşınır. Sınırlı da olsa yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınma olmaktadır. Bitkilerde fosfor ile çinko arasında antagonistik bir etki vardır (Aydemir, 1992).

            Çinko bitki fizyolojisi açısından son derece önemli bir elementtir. Bitkilerde, enzimleri yapı elementi olarak ve aktive edilmesinde, protein sentezinde, karbonhidrat metabolizmasında ve IAA sentezinde görevlidir (Fırat, 1990).

            Çinko eksikliği : Meyve ağaçlarının Zn içeriği 15-200 ppm arasında değişmektedir. Çinko eksikliği çoğunlukla fosfor yönünden zengin, karbonhidrat içerikli nötr veya alkali topraklarda meydana gelir. Zn eksikliği kültür bitkilerinde daha ziyade kökleri etkiler ve yaşlı kök dokularının ölümüne sebep olur. Öte yandan çinko noksanlığında yaprak damarları arasında kloroz meydana gelir. Yaprak damarları yeşil kalırken, damarlar arası renk açık yeşil,sarı hatta beyaza döner.

            Meyve ağaçlarının hepsinde çinko noksanlığının tipik belirtisi, daralmış, küçülmüş yaprak ve rozet oluşumudur. Bu oluşumun nedeni ise boğum araları uzunluklarının oldukça kısalmış olmasıdır. Yaprak kenarları bazen dalgalı bir hal alır. Yaprak yüzeyinde damar kenarları yeşil kalmak üzere damarlar arasında sarı mozaik şeklinde lekeler oluşur. Noksanlık şiddetli değilse sadece yaprakları etkiler. Şiddetli noksanlı olursa sürgün gelişimi de tamamen durur. Sürgünlerde meyve tomurcuğu sayısı azalır, hatta tamamen yok olur. Sert çekirdekli meyvelerin meyve etlerinde kararmalar görülür.

            Bağlarda çinko noksanlığı yaygın olarak ortaya çıkmaktadır. Erken ilkbaharda oluşan yapraklar küçük, dar ve dişli olurlar. Damarlar arasında çok sayıda klorotik lekeler oluşurken damarların etrafında 1-2 mm genişliğinde bir bölge yeşil rengini korur. Alt yapraklar yeşil kalır ve hafif klorozlu olurlar. Belirtiler sürgün uçlarına doğru daha şiddetli bir hal alır. Büyüme geriler, ana sürgünler çalımsı bir hal alır. Salkımlar seyrek ve üzüm taneleri küçük olur (Aktaş ve Ateş, 1998).

            Çinko Gübrelemesi : Bitkilerin topraktan kaldırdıkları çinko miktarı genellikle 0,5 kg/ha/yıl’ dan daha azdır. En çok kullanılan çinko gübresi çinko sülfattır. Topraktan ve uygun konsantrasyonlarda yapraktan uygulanabilir. Yaprak analizleri sonucunda Zn eksikliği bulunmuşsa 100 litre suya 0,5 kg çinko sülfat, 250 gr sönmüş kireç ve 200 gr üre ve yapıştırıcı karıştırılarak hazırlanan çözelti, meyve tutumundan itibaren eksikliğin şiddeti de göz önüne alınarak 20’şer gün aralıklarda yapraklara püskürtülerek verilebilir (Aydemir, 1992, Aktaş ve Ateş, 1998).

5.9. Mangan      

            Toprakların mangan içeriği 200-3000 ppm arasında değişmektedir. Toprak pH’sı ile mangan elverişliliği arasında sıkı bir ilişki vardır. Yüksek pH’ lı topraklarda manganın alınabilirliği düşüktür. Bu sebeple kireçli topraklarda Mn eksikliği sık görülür (Aydemir ve İnce, 1988).

            Mangan eksikliği : Mangan noksanlığı belirtileri Mg noksanlığı belirtilerine benzer. Yapraklardaki damarlar arasında sarama görülür. Ancak Mg noksanlığı önce yaşlı yapraklarda olmasına karşılık Mn noksanlığı genç yapraklarda görülür. Mangan noksanlığında yapraklar arası kloroza ilave olarak yapraklarda sarı noktalar halinde lekeler oluşur.

            Meyve ağaçlarında Mn eksikliği belirtileri rahatlıkla demir noksanlığı ile karışabilir. Yaprak analizleri doğru teşhis için önemli bir araçtır. 25-30 ppm’ den az Mn bulunursa mangan eksikliği muhtemeldir. 20 ppm’ den az olursa mangan noksanlığı vardır. Şeftali, kayısı ve erik diğer sert çekirdeklilere göre daha fazla mangana ihtiyaç gösterirler.

            Asmada yaprak yüzeyinde üniform bir sararma olur. Yapraklar normalden küçük ve açık yeşil renklidirler. Zamanla çok sayıda küçük nekrotik lekeler ortaya çıkar. Sonunda sarı bölgeler kahverengine döner ve yaprak ölür (Aktaş ve Ateş, 1998).

            Mangan gübrelemesi : Mangan noksanlığı daha çok kireçli yüksek pH’ ya sahip topraklarda yetiştirilen bitkilerde görülür. Böyle topraklara mangan sülfat gibi tuzlar vermek genellikle faydasızdır. Çünkü verilen mangan kısa sürede yükseltgenerek alınamaz hale gelir. Böyle topraklara mangan verilecekse serpme yerine banda toplu olarak verilmelidir (Aydemir, 1992).

            Manganlı gübrelerin yaprağa uygulanmaları da mümkündür. Bu amaçla kullanılmak üzere çeşitli Mn-şelatlar üretilmektedir. % 1’ lik MnSO4 çözeltisi veya dekara 10-50 gr Mn hesabıyla şelatlı gübreler yapraklardan uygulanabilir. Manganın bitkilerde hareket kabiliyeti iyi olmadığından uygulama 2-3 kez tekrarlanmalıdır. Toprağa verilecekse dekara 3 kg Mn hesabıyla mangan sülfat verilebilir (Aktaş ve Ateş, 1998).

5.10. Bakır

            Yerkabuğunun Cu kapsamı 55 ppm dolayındadır. Bakır toprakta genellikle iki değerlikli bakır iyonu şeklinde bulunur ve elverişliliği organik maddelerle kompleks oluşturmasına bağlıdır.

            Bakır bitkilerce çok küçük miktarlarda alınır. Bitkiler bakırı Cu 2+ iyonu veya bakır kleyti şeklinde alırlar. Öte yandan bakır ile demir, mangan, çinko ve nikel gibi ağır metaller arasında rekabet söz konusudur. Bitkilerde taşınması % 99 oranında xylem özsuyunda olmakta ve floemde taşınma gerçekleşmemektedir. Bu taşınma transprasyon akımına bağlıdır. Bakır az da olsa yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınabilir (Aydemir ve İnce, 1988).

            Bakır bitki fizyolojisi açısından çok önemli bir elementtir.. Vitamin, karbonhidrat ve protein sentezi ile fotosentez ve solunum gibi çok sayıda komplike olayda görev alır (Fırat, 1990).

Bakır eksikliği : Bitkilerin bakır kapasitesi vegetatif organlarda 4-20 ppm civarındadır. Eksiklik sınırı 4 ppm olarak kabul edilmektedir. Bakırın yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınma kabiliyeti iyi olmadığından eksiklik belirtileri öncelikle genç yapraklarda görülmektedir. Grimsi yeşil renk, hatta beyazlaşma gibi renk değişimleri ve solma görülür. Gelişme zayıflar. Meyve ağaçlarında dalların uç kısımlarında kurumalar olur. Bazı hallerde uç kurumalarının görülmesinden önce normalden büyük yapraklar oluşur (Aktaş ve Ateş, 1998).

Bakır fazlalığı : Bakır içerikli fungusitlerin meyve bahçelerinde ve bağlarda çokça uygulanması bakır toksitesi meydana getirebilmektedir. Bakır tositesinde de noksanlıkta olduğu gibi bitki gelişmesi geriler ve yapraklarda yanmalar görülür (Aktaş ve Ateş, 1998).

Bakır gübrelemesi : Pratikte meyve ağaçlarında bakır gübrelemesi yapılmaz. Çünkü fungusit  olarak bakır sülfat çokça kullanıldığından meyve bahçelerinde genellikle yeterli miktarda bakır bulunur (Aydemir, 1992).

5.11. Bor

            Bor toprakta borik asit ya da borat anyonu şeklinde bulunur. Bitkilerce bor iyonize olmamış borik asit formunda alınmaktadır. Bitkide hareketi oldukça sınırlıdır ve bitkilerde xylem dokusunda transprasyon etkisi ile taşınır (Aydemir ve İnce, 1988).

            Bor eksikliği : Normal olarak bitkiler 25-100 ppm arasında bor içerirler. 20 ppm bitkilerde borun eksiklik sınırı olarak kabul edilmektedir. Bitkilerde bir çok hastalığın bor noksanlığından meydana geldiği bilinmektedir. Örneğin elmalarda mantarlaşmış çekirdek evi hastalığı bunlardan biridir.

            Armut ve elmalarda bor noksanlığında çiçekler soğuktan zarar görmüş gibi aniden solar ve siyah bir renk alır. Bu halleri ile dökülmeyip bir süre dalda kalırlar. Don zararı aynı görüntüyü oluşturmakla beraber dondan etkilenmiş çiçekler hemen dökülürler. Şiddetli noksanlıkta yaprak çıkışı gecikir, vegetatif büyüme noktaları ölür. Sürgünler kısa, yapraklar küçük ve bozuk şekilli olurlar. Ancak yapraklarda kloroz görülmez. Elma ve armut meyvelerinde büyük şekil bozuklukları ve içte ve dışta mantarlaşmalar görülür. Meyveler normalden küçüktür ve bazen çatlamalar olur. Bor noksanlığından ileri gelen dış mantarlaşmalar Ca eksikliğinden meydana gelen acı benek ile karıştırılmamalıdır. Acı benek ya dalda meyvenin olgunlaşmasına yakın, ya da daha çok hasat sonrasında depolama sırasında görülür.

            Şeftali ve kayısı meyvelerinde kahverengi lekeler ve veya mantarımsı doku oluşur. Bazı durumlarda meyvelerde çatlama ve büzülme görülür. Olgunlaşma gayrı muntazam olur.

            Asmalarda genç yapraklarda damarlar arasında sarı lekeler şeklinde kloroz oluşur. Kloroz yaprak kenarlarından başlayıp, ortaya doğru yayılır. Kloroz çoğu kez şekil bozukluğu ile birliktedir. Sonraları yaprak kenarları kahverengiye döner ve kurur. Yaprak sapları kısa ve kalın olur. Vegetatif gelişme noktaları kalınlaşır ve ölür. Buna bağlı olarak yan sürgün sayısı artar. Ancak bu sürgünler de arızalı olur. Meyve az olur. Salkımlarda üzüm tanelerinin çoğunluğu buruşuk ve çekirdeksizdir. Sadece aralarında birkaç tane normal üzüm bulunur (Aktaş ve Ateş, 1998).

            Bor fazlalığı : Borun eksikliği gibi fazlalığı da sakıncalıdır. Toprakta 5 ppm’ den fazla bor olması bor fazlalığına işaret eder. Bu sebeple bor gübrelemesi yapılırken dikkat edilmelidir. Bor toksitesinde yaprak uçları sararır ve nekrozlar oluşur. Belirtiler daha sonra yaprak kenarlarına ve orta damara yayılır. Yapraklar yanık bir görüntü alırlar ve erken dökülürler. Belirtiler yaşlı yapraklarda görülür (Aktaş ve Ateş, 1998).            

 

6. Fertigation

 

Son yıllarda sulama yöntemlerinde  uygulanan yeni teknolojiler gübrelerin uygulanmasında da bazı kolaylık ve yenilikleri beraberinde getirmiştir. Örneğin damla sulama sistemi modern meyve bahçelerinin vazgeçilmez ekipmanı haline gelmiştir. Bu durum gübre uygulamalarının da sulama suyu ile verilmesini sağlamıştır. Fertigation olarak bilinen bu yöntemde suda çözünebilir formdaki gübreler sulama sistemine aplike edilen bir gübre tankı vasıtası ile meyve bahçelerine verilmektedir (Tozlu ve Kersling, 2001). Piyasada çeşitli ticari isimlerle farklı besin elementi içerikli çok sayıda sıvı veya suda eriyebilir gübre vardır. Bunlardan bazıları ve besin elementi içerikleri Tablo 11’da verilmiştir. Ayrıca bazı suda eriyebilir gübrelerin çözünürlük durumları, pH’ları ve diğer bazı özellikleri Tablo 12 de verilmiştir.

Tablo 11. Bazı suda eriyebilir gübre kombinasyonları ve besin elementi içerikleri (Kacar, 1982)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

6.1. Uygulama Yöntemleri

      Fertigation yönteminde verilecek su miktarı, uygulama süresi, gübre oranı, uygulamanın başlama ve bitiş saatleri kontrol edilebilmektedir. Ayrıca fertigation yöntemi ile gübre uygulanması bitki besin elementlerinin etkinliğini de artırmaktadır. Öte yandan iş gücü ve gübre ekonomisi sağlamaktadır. Fertigation uygulama yöntemleri şöyle sıralanabilir;

            Sürekli uygulama : Sisteme sulamanın başlangıcından bitimine kadar belli bir konsantrasyonda gübre uygulanır. Yani gübre tankına konulan gübre sulamanın başlaması ile beraber sisteme dahil edilir ve sulama süresince bu durum devam eder. Böylece sulama miktarı ne olursa olsum belirli miktardaki gübre sisteme verilmiş olur.

 

Tablo 12. Suda çözünebilen bazı gübrelerin çözünürlük durumları, pHsı ve diğer bazı özellikleri (Creington ve Rolfe, 1997).

 

Üç aşamalı uygulama : Sulama gübre olmadan başlar ve toprak ıslanana kadar sisteme sadece su verilir. Toprak ıslandıktan sonra gübreleme uygulaması başlar. Bu gübre tankını kontrol eden vananı açılıp kapatılması ile sağlanır. Sisteme gübre verilmesi sulama bitmeden durdurulur. Sulama sitemi içimdeki gübre kalıntıları basınçlı temiz su ile iyice temizlenene kadar gübresiz sulamaya devam edilir. Bu yöntemde de sulama suyu miktarı ne olursa olsun sisteme sabit miktarda gübre verilmektedir.

Orantılı Uygulama : Bu yöntemde sisteme verilecek gübre oranı suyun akış oranı ile orantılıdır. Örneğin 1 litre gübre solüsyonu 1000 litre sulama suyu gibi. Bu yöntemde gübre tankına koyulacak gübre miktarının önemi yoktur. Çünkü sisteme verilecek gübre suyun akış hızına bağlı olarak gübre tankında vakumla çekilir. Bu yöntemde çok miktarda besin elementi vermek için uzun süre sulama yapmak gerekir.

Miktarı belli uygulama : Bu yöntem daha ziyade deneme amaçlı ve farklı parsellere farklı miktarlarda gübre uygulamak amacıyla uygulanır. Gübre konsantrasyonu belli sulama suyundan değişik yerlere değişik miktarlarda sulama suyu verilir. Mesela A parseline % 2 gübre solüsyonu içeren sulama suyundan 20 litre, B parseline yine % 2 gübre solüsyonu içeren sulama suyundan 40 litre gibi (Creington ve Rolfe, 1997).

6.2. Kullanılacak Gübre Miktarı

            Fertigation yönteminde kullanılacak gübre miktarı klasik yöntemlerden daha azdır. Öte yandan fertigation yöntemi ile gübrelenmiş bahçelerde klasik yönteme göre daha fazla verim alınmaktadır. Örneğin elma üzerine yapılan bir çalışmada klasik gübreleme yöntemi ile gübrelenen parsellerde toplam ağaç başına 79 kg elma alınırken fertigation ile gübrelenmiş parsellerde toplam ağaç başına 93 kg elma alınmıştır.

            Fertigation sisteminde dekara 250 ağaç dikilen ve 5-6 ton/da verim alınan bir elma bahçesine 8-10 kg/da azot, 2-3 kg/da fosfor ve 14-16 kg/da potasyum verilmesi yeterlidir (Peterson ve Stevens, 1994). 

6.3. Kullanılacak Asit ve Klor Miktarı

            Damla sulama sistemi ile gübre verilmesi sırasında gerek suların iyi filtre edilmemesinden gerekse gübreler ve diğer bazı çözünmüş haldeki maddelerden dolayı sistemde tıkanmalar olabilir. Bunu önlemek için sisteme asit ilavesi gereklidir. Tıkanmayı önlemenin 2 yolu vardır.

1.      Suyum pH’sını sürekli (her sulamada) 6,5-7,0 civarında tutarak tortu oluşumunu önlemek

2.      Belli aralıklarla suyun pH’sını 4,5-5 sevisine indirerek oluşan kalıntıları yok etmek.

            Bu amaçla en fazla Fosforik asit kullanılmaktadır. Her ne kadar Nitrik asit, Sülfürik asit, Hidroklorik asit  gibi asitlerde kullanılabilirse de fosforik asit kullanımında hem tıkanıklıklar önlenmekte hem de bitkilerin fosfor ihtiyacı karşılanmakta olduğundan diğerlerine göre daha kullanışlıdır.

            Verilecek asit miktarı hesaplanırken önce suyun pH’sı belirlenir ve titrasyon testi ile 100 ml suyu istenilen pH’ya getirmek için gerekli asit miktarı bulunur. Daha sonra sistem debisi de dikkate alınarak verilecek asit miktarı hesaplanır.

            Öte yandan sistemde bakteri yoğunluğunu azaltmak ve bazı canlıların oluşumunu önlemek için zaman zaman klor ilavesi gereklidir. Bu amaçla çamaşır suyu kullanılabilir. Verilecek klor miktarı belirlenirken sistemin başında 6 ppm ve en sonunda ise en az 2 ppm klor olması istenir. Ölçüm için pratik klor ölçüm cihazları bulunmaktadır (Tozlu ve Kersting, 2001).

 

1. Sulamanın Önemi Ve Su Döngüsü

            Su yeryüzünde hayatın kaynağıdır. Bütün canlılar hayatlarını devam ettirebilmeleri için mutlak suya muhtaçtırlar. Bitkilerde türe bağlı olarak % 90 – 95 varan oranlarda sudan müteşekkildirler. Toprakta mevcut bulunan besin elementlerinin doğal döngüsünü tamamlayabilmeleri tamamen su döngüsüne bağlıdır. Su döngüsü yağış ve sulama suları ile toprağa verilen suyun evaporasyon ve transprasyonla tekrar havaya iletilmesi olayıdır. Bitkiler transprasyonla önemli miktarda suyu topraktan alıp su buharı şeklinde havaya verirler. Bu olay esnasında bir çok besin elementi de suda çözünmüş olarak bitki bünyesine girer ve buradaki  iletim demetleri aracılığı ile taşınırlar. Su döngüsü Şekil 1’de verilmiştir ( Parsons ve ark. 2000 )    

 Şekil 1. Su döngüsü.

             Bitkiler için faydalı su tarla kapasitesi ile 1/3 atm. Daimi solma yüzdesi (15 atm) arasında toprakta tutulan sudur. Sulama yapılırken solma noktası beklenmemeli ve verilen suyun tarla kapasitesini aşması engellenmelidir. Faydalılık açısından toprak suyu Şekil 2’ de verilmiştir. 

10000 atm               31 atm                         15 atm                       1/3 atm      0 atm

Ya r a y ı ş

s ı z    s u

Yarayışlı su

Fazla su

            Higroskopik su                                    Kapillar su                Sızan su

Şekil 2. Faydalılık açısından toprak suyu (Ergene, 1987).

 2. Toprak Nemini Belirleme Yöntemleri

             Toprak nemi normalde laboratuar analizleri ile  (yaş tartım-kuru tartım) bulunur. Ancak bu pratikte kullanılabilecek bir yöntem değildir. Pratikte çoğunlukla tansiyometreler kullanılarak toprakta tutulan nem düzeyi belirlenmeye çalışılır. Tansiyometreler belirlemek istediğimiz toprak nem düzeyine göre farklı boylarda olabilir.  (30, 60, 90, 120 gibi). Bahçelerde tercihen iki farklı derinlikte tansiyometre kullanılmalıdır. Böylece hem üst toprak hem de alt toprağın nemi kontrol edilmiş olur.     (Şekil 3) 

Şekil 3. İki farklı derinlikte tansiyometre kullanılarak toprak nem kontrolü (Alam ve Rogers, 1997) 

            Tansiyometre okumaları şu şekilde yapılır. Şekil 4’de görüldüğü gibi tansiyometrelerin 0 ile 80 arasında bölümlenmiş bir göstergeleri mevcuttur. Eğer;

                        İbre      0 da ise, toprak su ile doygundur.

                        5 – 10 arasında ise fazla su vardır.

                        10 – 20 arasında ise toprak tarla kapasitesindedir.

                        20 – 30 arası kumlu topraklar için sulama bölgesi

                        30 – 50 arası siltli topraklar için sulama bölgesi

                        50 – 60 arası killi topraklar için sulama bölgesi demektir.

                        60 – 80 arasında killi topraklarda hala alınabilir su mevcuttur.

                        80 den sonrası artık tansiyometre okuma sınırı dışındadır.

            Özetle eğer tansiyometre değeri 20 – 60 arasında ise sulama gereklidir.

Şekil 4. Tansiyometre okuması (Alam ve Rogers, 1997). 

3. Gözlemle Toprak Nem Düzeyini Tayin Etme          

            Laboratuar ve tansiyometrenin olmadığı durumlarda toprak nemi yaklaşık olarak gözlemle de tayin edilebilir. Bunun için aşağıdaki Tablo 1’de verilen kriterler dikkate alınır.

Tablo 1. Gözlemle toprak nem tayininde dikkate alınacak kriterler (Parsons ve ark, 2000).

Toprak Nem

Düzeyi

Kaba toprak

( Kum )

Hafif tekstürlü

(Kumlu – kumlu tınlı)

Orta tekstürlü

( Tınlı – siltli tınlı )

Ağır toprak

( killi – tınlı killi )

Elverişli toprak nemi yoktur. Bitkiler bu düzeyde kururlar. Sulama gerektirir. ( 1. düzey ) ( solma yüzeyi 

Kuru gevşek tek haneli parmakların arasından akar. Parmaklarda leke bırakmaz.

Kuru gevşek, kesekler sıkıştırıldığında kolay dağılır. Parmakların arasından akar. Parmaklara yapışmaz ve leke yapmaz.

Gevrek, kuru, toz halinde ve şeklini güçlükle muhafaza eder. Kesekler kolaylıkla kırılır. El ile ezildiğinde parmaklarda hafif bir leke bırakabilir.

Sert, katı, pişmiş gibi, genellikle çatlaklar oluşmuştur. Çubuk yapılıp parmaklarla sıkıştırıldığında kopar. Elde ve parmaklarda leke bırakabilir.

Nem mevcut ama seviyesi çok düşüktür. Sulama gereklidir. ( 2. düzey ) ( tarla kapasitesinin % 25 i )

Kuru görünümlüdür elle sıkıştırıldığında şeklini koruyamaz.

Kuru görünümlüdür elle sıkıştırıldığında şekil alabilir ama nadiren bir arada kalabilir.

Basınçla zayıf top halini alabilir ancak hala gevrektir. Bilinen nemli toprak renginden daha açık renklidir.

Esnektir. Top halini alabilir. Çubuk yapıldığında genellikle kırılır ve gevrektir. Ellerde hafif leke ve iz bırakır.

Elverişli nem düzeyi yüksektir. Sulama gerekmez. ( 3. düzey ) ( tarla kapasitesinin % 50–75 i )

Renk koyudur ve nem belirgindir. Toprak top yapıldığında veya  sıkıştırıldığında bir birine çok gevşek olarak yapışır.

Renk koyudur ve nem belirgindir. Toprak basınç altında top yapılabilir formdadır. Parmaklarda hafif leke bırakır. Fakat çubuk yapılamaz.

Renk koyudur. Nem belirgindir. Elle sıkıştırılarak top yapılabilir. Kesekler yumuşak ve dağılmıştır. Parmaklarda leke bırakır. Parmalarla sıkıştırılıp sürüldüğün da kaygandır.

Renk koyu ve nem belirgindir. Çok güzel top formu alabilir. Kolayca çubuk formu verilebilir. Elle sürüldüğünde kaygandır.

Sulamadan hemen sonraki toprak nem düzeyi ( 4. düzey ) ( tarla kapasitesi )

Nem elle dokunulabilir

FOTOĞRAFLAR